(Nevruziye Kulağı, Mebayn-i
Hümayun Eczanesi'nden Sultan Mehmed Reşad'ın yaverlerinden Refet Bey'e
gönderilen Nevruz Macununun kulağı, 1911. Günnur Sandalcı-Mert
Sandalcı: Belgelerle Türk Eczacılığı. IV, 1840-1948. Müstahzar Kutuları ve
şişeleri, 2. İst. 2001,s. 76.)
...............
NEVRUZİYE/NEVRUZ MACUNU
Eski İran takvimine göre baharın başlangıcı sayılan Nevruz günü 21 Mart, Osmanlılar tarafından da önemli bir gün kabul edilir ve kutlanırdı. Her Nevruz gününde, o yılın ağız tadıyla geçmesi için tatlı yemek adet olduğundan Nevruziye adı verilen bir macun yapılırdı. Bu gelenek sarayda da uygulanır, Hekimbaşının gözetiminde Topkapı Sarayı Helvahanesinde hazırlanan Nevruziye üzerine altın tozu dökülerek porselen kaplara konup değerli kumaşlara sarılır ve Nevruz gecesi merasimle Hekimbaşı tarafından padişaha sunulurdu. Bu ikram karşılığında padişah hekimbaşıya bin akçe atiyye verirdi.
Hanedan mensupları ile devlet ileri gelenlerine takdim edilen Nevruziyeler ise saray hekimleri tarafından hazırlanır kâselere konup kumaşlara sarıldıktan sonra kime ait olduğunu gösteren bir kart (Nevruziye Kulağı) eklenip hanedan üyelerine, erkâna ve saray çalışanlarına dağıtılırdı. Sabah erkenden aç karnına yenmesi şifalı kabul edilen Nevruz Macunu gümüş tepsilere konur yanına da “s” harfiyle başlayan, “susam, süt, simit, su, salep, safran, sarımsak” gibi yedi türlü yiyecek ve içecek sıralanırdı. Sarayda Nevruz Macunu eskiden beri yapılmakla birlikte, Hekimbaşı Hayatizade Büyük Mustafa Fevzi Efendi (ö. 1692) terkibini daha lezzetli bir hale getirdiği için bu geleneği onun başlattığı söylenir. Nevruziye geleneği Cumhuriyet’e kadar sürmüştür.
(Yazı ve fotoğraf sayın Prof. Dr. Nuran Yıldırım'dan alınmıştır.
Teşekkür ve saygılarımla)
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder