İrfan Altınay, 1924 yılında Balıkesir'in Ayvalık ilçesinde doğdu. İlk tahsilini Bitlis'te,
orta ve lise tahsilini de parasız yatılı olarak Diyarbakır'da tamamladı.
1941 yılında İstanbul'da Askeri Tıbbiye'ye girdi.
1946 yılında yeni açılan Ankara Tıp Fakültesine nakletti ve
1947 yılında buradan Tıp Doktoru ünvanını aldı. Bir yıllık Gülhane eğitiminden sonra
Gaziantep, Kars ve Trakya'ya gönderilerek 5 yılda kıta hizmetlerini tamamladı.
1953 yılında GATA KBB Kliniğine, Asistan olarak girerek 1956 yılında
KBB Hastalıkları Mütehassısı oldu. Bir yıl Etimesgut Hava Hastanesinde çalıştıktan sonra
istifa ederek Askeriyeden ayrıldı ve Giresun Devlet Hastanesine tayin edildi.
Burada 5 yıl çalıştıktan sonra 1963 yılında Samsun Askeri Hastanesine girdi ve
1967 yılında buradan emekli olduktan sonra da Samsun'da Gazi Meydanı'ndaki
Hastane sokak, Akhan Kat 2, No:3 'de bulunan özel Muayenehanesinde
çok sevilen bir Hekim olarak, uzun yıllar çalıştı ve
2007 yılında Adana'da vefat etti.
..........
Hastane sokak, Akhan Kat 2, No:3 'de bulunan özel Muayenehanesinde
çok sevilen bir Hekim olarak, uzun yıllar çalıştı ve
2007 yılında Adana'da vefat etti.
..........
Samsun'un çok değerli KBB Hekimlerinden Dr. İrfan Altınay ağabeyimiz, Samsunda hem hastaları ve hem de meslektaşları arasında çok sevilen ve saygın bir kişilikti. İlerlemiş yaşına rağmen gelişmeleri yakından takip eden, sevecen, deneyimli ve çok başarılı bir KBB Uzmanıydı.
Samsun KBB Hekimleri her ay bilimsel bir toplantı yapar ve gündemdeki konuları konuşurlardı.
İrfan ağabeyimizden, meslekte 40. yılını doldurduğu 1987 yılında böyle bir toplantımızda bizlere eski anılarını anlatmasını rica ettik. Bizleri kırmadı ve aşağıdaki konuşmayı yaptı:
Hanımefendiler, Muhterem meslektaşlarım,
Tababete girişimin kırkıncı yılında beni ayrıca onurlandırmak üzre tertip ettiğiniz bu Toplantıya teşrif etmeniz beni ziyadesiyle mutlu etmiştir. Buluşmamızın hasseten kulakçılar tarafından hazırlanışı da meslek branşım bakımından beni ayrıca bahtiyar kılmıştır. Siz arkadaşlarıma sonsuz şükranlarımı sunmak isterim. Kırkıncı yılımı kutlarken sizlere de nice kırk yıllar dileyerek bu uzun akış içindeki bazı olayları huzurunuzda dile getirmek isterim.
1945 senesinde Çapa anfisimde Kulakçı Ekrem Behçet Hocamızın Otoskleroz hakkında konuşurken şöyle bir cümle sarfettiğini unutamam: "Fenestrasyon adı altında bir ameliyat yapılmaktadır. Lempert'in buluşudur. Bu ameliyatı dünyada üç kişi yapabilmektedir. Biz yapamıyoruz". Bugün, bu gibi ameliyatların hemen yakınımızda yapıldığını görmek hepimiz için iftihar vesilesidir.
1949-50'li yıllarda Cerrahpaşa Hastahanesinde rahmetli Nejat Kulakçı Radikal Mastoidektomi ile fenestrasyonu birleştirmeye çalışmıştı. O zamanki alet yokluğu çeşitli faktörler yüzünden iki-üç hastada husule gelen yüz felci dolayısıyle olay mahkemeye intikal etmiş, her zaman olduğu gibi gazeteler ve bu hekim ağabeyimize veryansın etmişlerdi. Bilirkişi olarak yine Behçet Hocamız tarafından hırpalanan bu meslektaşımız piyasadan silinmiş ve kısa zamanda rahmetli olmuştu ve teşvik görseydi muvaffak olabilse belki de Timpanoplasti önderlerinden olarak literatüre bir Türk'ün adı Almanlardan evvel geçebilirdi. 1954'lü yıllarda Gülhanede Asistan iken Otosklerozda Rosen ameliyatı çeşitli mecmualarda baş köşeyi işgale başlamıştı. Klinikte bu işin yapılması için yaptığım müracaat 15 gün sonra bu ameliyatın bundan evvelkilerde olduğu gibi netice vermiyeceğini belirtir bir şekilde cevaplandırılmıştı. Çeşitli sıkıntıları hesaplayarak 1957 yılında askerlikten istifa ederek Giresun Devlet Hastahanesine tayin oldum.
Klinikte bulduğum kulak aletlerinin nikelajı çıkmış, sarı bir kulak spekulumu, bir burun spekulumu, 2 adet dil basacağı idi. Tabii ki hastahanede kendi aletlerimle çalışmaya başladım. İlk hevesle çeşitli Kulak-Burun-Boğaz ameliyatlarına başladım. Bademcik ameliyatlarında Gülhane alışkanlığı Chlorure d'ethyl rauşu ile sluder tonsillotomu kullanıyordum. Bir ameliyat sırasında apne ile çok korkulu anlar yaşadım. Çocuk rahatladı, ameliyat iyi netice verdi amma bu hayat dersi bana klorür D'ethyl anestezisini terkettirdi. Sluder usulü kolay ve rahat bir usuldür. Arkadaşlarıma tavsiye edebilirim. Yine de tekrar etmek isterim ki çocuklarda genel anestezi altında diseksiyon usulü en iyi yoldur. Hepimizin bu usule intibakımız gerekir.
1965'li yıllarda başımdan bir olay geçti. Bir hafta içinde peş peşe beş bademcik ameliyatım Askeri Hastahanede kanama yaptı. Bunun sırrını sonradan çözdüm amma eşime de bir hayli ter döktürdüm. O sırlarda Novocaine bulamadığımız için, Diş Tabiplerinin kullandığı "Novocaine Carbasil" ile anestezi yapmıştım. Damarlardaki şiddetli büzülme ve kısa süre sonra gevşeme sonucu bütün lojdaki an nap kanamalar beni bir hayli üzdü. Bu arada Lokal anesteziklere Adrenalin'den başka bir şey karıştırmamayı da öğrenmiş oldum.
65-66'lı yıllarda Timpanoplasti öncüleri olararak Ankara'da Abdülkadir Tanyeri ağabeyimiz İstanbul'da Sefa Karatay Hocayı görmekteyiz. Her iki muhterem meslektaşımızın o tarihlerde ameliyat ettikleri hastalarım olarak sık sık karşılaştığım kimselerdir. Her ikisinin de pırıl pırıl duyan kulakları iftihar vesilesidir. 1967 yılında emekli olduktan sonra kendi kaderimce serbest çalışmaya başladım. Şartlar gereği bir çok işlerimi muayenehanede yapmaya çalıştım. Bademcik Patolojisi isimli eserinde Maduro bademcik ameliyatlarının bile tam teşekküllü bir ameliyathanede yapılmasını ısrarla tavsiye ederken, bizlerin bu işi kaptı kaçtı şeklinde muayenehanemizde yapmaya mecbur kalışımız bir çok yönüyle üzücüdür.
Hadiseler, imkansızlıklar yüzünden modern kulak ameliyatlarından uzak kaldım. Bu hal benim için devamlı bir üzüntü kaynağıdır. Eğer Fakültedeki muhterem Hoca arkadaşlarımız seminer çalışmalarında bizleri hatırlayıp, bilgilerimizi tazeleme imkanı verirlerse bundan büyük bir mutluluk duyarız.
Sözlerine son verirken beni vesile addederek, bizleri bir araya getiren çok değerli meslektaşlarıma ve sevgili kardeşlerime sonsuz şükranlarımı sunar, onlara nice kırk yıllar dirlik düzenlik içinde mutlu günler geçirmelerini dilerim.
Sonsuz saygılarımla.
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder