19 Birincikânun (Aralık) 1934 tarihinde Sedat Simavi'nin çıkarttığı
Yedi Gün gazetesinde Dr. Ali Rıdvan'ın yazdığı ve çeşitli resimlerle
süslediği "TAMİR EDİCİ CERRAHİ" başlıklı yazıyı aşağıda sunuyorum:
TAMİR EDİCİ CERRAHİ Yazan: Dr. Ali RIDVAN
Masamız bir yerden öbür tarafa taşınırken kaza ile çarpıp
bir yerini zedelediğimiz zaman marangoz çağırırız. Orasını keser, biçer,
düzeltir eski haline koyar, üzerine bir de cila çeker. Eğer usta bir tamirci
ise masamızın yeniden farkı kalmaz.
Kıymetli bir vazomuz sakatlanırsa bunun da çaresi vardır.
İyi bir sanatkâr onu hiç bellisiz tamir edebilir. Kırılanı bozulanı düzeltmek,
insanların iyiye ve güzele olan meylinin ezeli bir icabıdır.
Vücudümüz de iyi bir tamircidir. Kudretin harikalı eli
bedenimizde hiçbir noksan bulunmamasını büyük bir itina ve alâka ile takip
eder; bıçak, makas gibi kesici aletlerin
elimizi, kolumuzu işaretleyivermesi
hiç de nadir bir hadise değildir. Kesilen yerimiz
kanar, yaranın yeri bir müddet açık kalır ve acır. Fakat gün geçtikçe sağdan,
soldan gelen et ve deri orasını örter ve öyle iyi örter ki ekseriya yerini
bulmamıza imkan kalmaz. Hücrelerimizin, filosofları secde ettiren kudreti
bedenimizde eksik ve çirkin bir nokta kalmaması için her dakika seferberdir.
Fakat vücudümüze isabet eden arıza tamiri mümkün olmayacak
kadar büyükse, mesela bir parmağımız tamamen
kesildi, yahut kulağımızın bir parçası koptu ise vücüdün bunu tamir ve
telafiye iktidarı yoktur. Hekimlikte “ziyaı madde” dediğimiz
bu hadise artık bedenimizin o
uzuvdan mahrum kalmasını intaç eder.
Vücutte böyle eksiklikler olabildiği gibi muhtelif
fazlalıklar ve şekil bozuklukları da bulunabilir. Ötemizde, berimizde çıkan
bazı urlar bu kabildendir. Yüzümüzde hasıl olan çizgiler, bedenimizde yağların
biçimsiz yerleşmesi sebebile husule gelen endamsızlıklar, kaşımızda, gözümüzde,
burnumuzda doğuştanberi taşıdığımız
çirkinlikler… Bütün bunlar düzelmesi istenen fena şeylerdir. İşte esteteik cerrahinin mevzuu bu arızalardır. Cerrahlığın muhtelif kolları arasında son
yirmi seneden beri en ziyade terakki
eden şubenin bu kısım olduğunu iddia etmek yalan olmaz. Diğerleri yanında henüz çocuk olan bu cerrahi şubenin kısa
zamanda imkâna getirdiği şeyler o kadar büyüktür ki yakın bir istikbal için
kendisinden çok şeyler beklemek haklıdır.
Çenesi, alt dudağı, çene kemiği, ağzının zemini, hatta
sakallı derisi cerrah tarafından temin edilen şu harp malülünün insanlığa ve
ilime neler borçlu olduğunu takdir
edebilmek için onun eski ve yeni suratına bir göz atmak kâfidir.
Boğazımızdan mideye inen uzun hazım borusu hepimizin
malûmudur. Herhangi bir sebeple arızaya uğramış olan bu borunun yerine
barsaktan bir parça koymakla suretile hayret verici bir ameliyat yapmış olan
profesör (Gregoire) ın şu mucizesini alkışlamamak mümkün müdür?
Bugün barsaktan hazım borusu yapan tamirci cerrahinin elli
sene, yüz sene sonra nelere muktedir olacağı basit bir tahminle tasarlanabilir.
O zaman hekim elinin; ayağını, kolunu, yahut mesela gözünü kaybetmiş bir insana
bu uzuvlarının –yerine yenisini aşılamak suretile verebileceğini pek âlâ kabul
edebiliriz. Ve bu, hayal değildir. Bu yeni cerrahî şubesinin çerçevesi arasına, tabiî teşekkül noksanları da girdi.
Ve tashih cerrahîsi ismini alan bu ilim şubesi hünerli ellerde o kadar
incelikler ve kolaylıklar kazandı ki bugün normal olmayan bir çehre ile medenî
insanların arasında dolaşmayı affedilemez bir kusur olarak sayabiliriz.
.