5 Haziran 2018 Salı

KBB EFEMERASI (167) Dr. Ümit Evran'ın mektubu-2


1970 yılında züğürt bir Tıp öğrencisi iken evine hırsız giren,
ancak evde hiçbir şey bulamayınca birşey almadan evden ayrılan hırsız'a
Ümit Evran tarafından yazılıp, Hasan Pulur'un köşesinde yayınlanan mektubun öyküsünü
geçen yazımızda iletmiştik:

................

Ümit Evran 1970'ten iki yıl sonra Tıbbiye'yi bitirir, Doktor olur. 1975 yılında gittiği Almanya'da Köln Üniversitesi ve Hannover Eyalet Hastanelerinde çalışır. 1982 yılında KBB Uzmanı olarak yurda döner. İzmir'de özel muayenehanesinde çalışmaya başlar. 8 yıl sonra artık varlıklı bir Hekimdir. 
1990 yılında bu kez varlıklı bir hekim iken hırsız, Dr. Ümit Evran'ın arabasına girer.  Geri kalan kısmını yine Hasan Pulur'un Milliyet Gazetesi'nin 3 Mart 1990 tarihli sayısındaki "Olaylar ve İnsanlar" sütunundaki Değişiklik başlıklı yazısından öğrenelim:


Bazıları, arada sırada biz dahil "Yahu bu memlekette hiçbir şey değişmiyor!" diye yakınıp dururuz... 
Acaba doğru mu?
Bir kere, bu memlekette hiçbir şeyin değişmediğini söylemek insafsızlık...
Görünen köy kılavuz istemez, yalnız "değişiklik" derken neyi amaçladığımız önemli üstelik değişiklik mutlaka ilerleyerek olmaz ki, bazı hallerde, toplumlardaki değişiklik geriye doğru da olur, onun için hemen "Hiç değişmiyoruz" diye kestirip atmak mümkün değil!
İnsanlar da değişiyor, olaylar da değişiyor, ama öyle ama böyle...
20 yıl önce 1970'te Ümit Evran adında bir tıp öğrencisinin çatı katındaki evine bir hırsız girmiş...
Hırsız girdiği evi ne yapar, soyar! 
Hayır, soymamış, o kadar insaflı davranmış ki, genç tıp öğrencisi, bizim köşenin aracılığıyla hırsıza teşekkür bile etmiş:
   "Sevgili Hırsız bey kardeşim,
1 Mayıs 1970 Cuma günü 16.50-17.00 sularında evimi ziyaretinde evde bulunamadığıma gerçekten çok üzgünüm. Senin için de benim gibi züğürt bir talebenin evini seçmiş olmak büyük bir şanssızlık. Her yeri karıştırmana rağmen her biri 60-70 lira olan kitaplarıma el sürmemen, tek eğlencem transistörlü radyomu bana çok görmemen, bir takım elbiseme dokunmaman inan ki, beni çok duygulandırdı. Ama böyle eli boş çıkman da beni çok üzdü. Bari küçük masa saatini alsaydın be kardeşim; bir hatıram olurdu.
   Gerçi on yedi senedir mektep kahrı çekiyoruz ama halâ bir baltaya sap olamadık. Bizde böyle be kardeşim, bozuk düzen! Bir hırsız kardeşimize ikram edecek bir eşyam bile yok. Ama sen meraklanma hiç! Yakında okulumu bitirip doktor oluyorum. O zaman bu meret düzende bizim de daha bir başka yerimiz olacak. Seni o zaman yine bekliyorum. Hem o zaman böyle kümes gibi, teras katta oturmayacağım. 
   Ve seni o zaman bu kadar mahzun, bu kadar eli boş yollamayacağımı ümit ediyorum. Öyle ya herkes emeğinin karşılığını almalı.
   ... Ve bütün saygıdeğer hırsızlarımız (!) senin kadar insaflı olmalı!"

Başında da söyledik ya aradan 20 yıl geçmiş, gelmişiz 1990'a, o yılların genç tıp öğrencisi, şimdi Dr. Ümit Evran, kulak burun boğaz uzmanı.
   Ne diyordu, o gün evine giren hırsıza?
   Hem bir şey çalmadığı için teşekkür ediyor, hem de "bu züğürtlük böyle sürüp gitmeyecek, ileride doktor olacağım, o zaman seni eli mahzun, eli boş bırakmam, beklerim!" diyordu.
   Hırsız, genç tıp öğrencisinin bu davetini unutmamış olacak ki...
   Ne mi oldu?
   Kendisinden dinleyin:
   "Gerçekte, 20 yıl önce o mektubu yazmamdaki amacım davet filan değil, bir çeşit kara mizahtı. Ne var ki, Bay Hırsız bu daveti unutmamış ve fazla ciddiye almış...
   Ve de rövanşı çok kötü aldı!
   Geçenlerde şifreli evrak çantasında 10 milyon lira vardı. Çantayı birkaç saatliğine arabanın bagajında bırakmıştım. Döndüğümde ise, Bay Hırsız rövanşı almıştı!
   Artuk ne kara mizah yapıyorum, ne de yeni bir davette bulunuyorum. Daha da önemlisi para dolu çantayı bir daha bagaja bırakmıyorum.
   Bütün hırsızlara duyurulur!"

   Şimdi gelin de bakalım, "Bu memlekette bir şey değişmiyor" deyin bakalım.
   Yirmi yıl önce, evinde hırsızın bile çalacak bir şey bulamadığı genç tıp öğrencisi, bugün arabasının bagajına koyduğu şifreli çantasında 10 milyon liracık taşıyan ve çaldıran bir doktor...
   Daha ne istiyorsunuz!
   Baksanıza dün züğürtlük günlerinde hırsıza meydan okuyup, dalga geçerken, bugün pes etmiş, "Kara mizah, davet filan yok!" diyor...
   Eeee, mal, canın yongasıdır, şakaya gelmez!
.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder