15 Eylül 2015 Salı

KBB EFEMERASI (36) kulaklar nasıl temizlenmeli


30 Nisan 1938 tarihli "Modern Türkiye Mecmuası"nda ismi mahfuz (gizli), muhtemelen bir KBB Hekimi tarafından kaleme alınmış "Kulakları Nasıl Temizlemeli" başlıklı ve kulağın temizlenmesine yönelik güzel bir yazı yayınlandı. 
Aşağıda bu yayının sayfalarını ve kolay okuyabilmeniz için tam metnini sunuyorum:



BİRAZ DA HEKİMİ DİNLEYELİM

Kulakları Nasıl Temizlemeli

Yazan: Modern Türkiye Doktoru

Kulak teşrih ve Fizyolojisi: Kulak sedayı almak için sayvan, nakletmek için mecra, kulak zarı, orta kulak ve seda ihtizazlarını duymak için de iç kulak olmak üzere üç kısımdan mürekkeptir. Dış kulak, orta kulaktan tympan kulak zarı denilen ince bir gışa ile ayrılır. Küçük kemiklerden mürekkep bir cihaz sayesinde kulak zarının aldığı ihtizazat kulağın dahiline sevkolunur ve orada sedaya tahavvül eder.
Orta kulak, burun deliklerinin arkasile nefiröstaki denilen bir mecra vasıtasile münasebettedir. Böylece kulağın orta kısmı içinde bulunan hava ile hariçteki hava tazyiki arasında müvazene hasıl olur. Yani tazyik zarın her iki veçhinde de müsavi olur. Fakat bu mecradan burun deliklerinden çıkan mikrop kulakta iltihap ve arıza hasıl edebilir. Kulağın iç kısmı seda ihtizazlarını almağa mahsustur. Buradaki işitme sinirinin son uçları iç kulağa gelen ses ihtizazını dimağa sevkeder.  Fakat biz burada dış kulaktan bahsedeceğiz. Diğer iki kısmın (orta ve iç) hastalıklarının tedavisi mevzuumuzun haricindedir.
Bir huniye benzeyen dış kulağın geniş kısmını sayvan ve dar kısmını da mecra teşkil eder. Mecranın iç tarafı zar ile kapalıdır.  Sayvan gayri muntazam olup girinti ve çıkıntılardan teşekkül etmiştir ki bu girinti ve çıkıntıların vazifesi de hiç şüphesiz seda dalgalarını toplamaktır.
Bu mecra üstüvanî olmayıp beyzîdir. Haricî kısmı gudrufî olup dahilî kısmı sahra denilen gayet sert bir kemiğin içinde oyulmuştur. Bu mecra düz değildir. Haricî delikten ziyade zara yakın bir yerde dirsek teşkil etmiştir. Bu dirsek teşkil ettiği hizada dar bir nokta bulunur. İleride kulaktaki ecnebi maddelerden bahsederken dar noktanın ehemmiyeti anlaşılacaktır.
Kulak zarı yukarıdan aşağı ve dışarıdan içeriye doğru mail vaziyettedir. Küçük kemiklerden müteşekkil cihaz da zara merbutturlar ki dışarıdan aldığı ihtizazları asabı semînin  iç kulaktaki son uçlarına isal ederler.
Mecrayi semî de birçok kıllar vardır. Bunların hepsine bir yağ guddesi merbuttur. İşte mecradaki çıbanlar bu yağ guddelerinin iltihabile hasıl olur.
Bir de ter bezlerine tekabül eden gudde vardır ki sarımtırak, yağlı bir madde ifraz ederek kulak kiri denilen ve bazı arızalara sebebiyet veren tıkacı teşkil ederler.

Mevzuumuzun  esası:  Günlük kulak hıfzıssıhası
Kulağın dış kısmı yüzün sair aksamı gibi her gün temizlenmelidir. İç kısmına gelince: Kemikten ve madenden, kulak karıştıracak firkete, iğne gibi şeylerle kat’iyyen temizlenmemelidir. Bunlar fazla derine gitmek suretile kulak zarını tahriş edebilir. Bundan başka kulak mecrasının derisi çok hassastır, ufak tahrişattan müteessir olur. Bilhassa ucu sivri ve sert aletlerle kulak kaşımak çok tehlikelidir. Küçük parmağın ucuna ılık suya batırılmış bir tülbent sarmak suretile de bu iş görülür. Bu suretle kulağın içi yıkandıktan sonra kuru bir tülbentle silinmelidir.

Kulağa damlalıkla ilâç damlatmak ve kulak banyosu
Bu iki tedavi arasındaki fark kulağa giden mayiin miktarından ibarettir. Damla ile birkaç damla ilaç akıtıldığı halde yıkama ile daha çok miktarda mayi dökmek icap eder. Her iki halde de kullanılacak mayi ılık olmalıdır. Zira mecranın derisi ile zar soğuğa karşı çabuk müteessir olurlar. Damla için ya bir damlalık ve yahut ağzı damlalıklı bir şişe kullanılır. Bunlar evvelce suda kaynatılmak suretile isterilize edilmelidir.

Nasıl damlatılır?
Hasta sağlam olan kulağının üstüne yatar. Böylece mecrası amudî bir vaziyet alarak dökülen mayii içinde tutar. Banyo için evvelce kaynar suda isterilize edilmiş bir kaşık kullanılır. Kulağa ya damlalık ile icap ettiği miktarda ilaç damlatılır ve yahut kaşığın muhteviyatı kulağa boşaltılır. Doktorun tavsiyesine göre 5-10 dakika bırakılır. Yine doktorun tavsiyesine göre bu ameliye günde bir kaç defa tekrar edilir.  Damla veya banyodan sonra ilâçlanan kulağın üstüne yatmak suretile içerideki mayi çıkarılır. Bundan sonra kulağın deliğine küçük bir pamuk parçası konulur.

Kulak kirinin birikerek yaptığı tıkaç nasıl çıkarılmalıdır?
Kulak mecrasında bulunan, kir ifraz eden guddelerin fazla faaliyetleri neticesi mecrada biriken kir adeta bir şişe mantarı gibi kulağın mecrasını tıkar. Bu tıkaç bazen mecranın bir noktasına inhisar edeceği gibi bazen da mecranın bütün kalıbını alarak her tarafını işgal edebilir. Bu tıkaçların bazıları yumuşak, bazıları da çok sert olur.
Tıkaç mevcut olduğu halde havanın ve sesin girmesine müsait bir aralık yer kalmışsa hastada bariz bir rahatsızlık tevlit etmez. Fakat vaktaki kulak temizlenirken tıkacın itilerek daha ileriye kaçırılması, yahut baş yıkanırken biraz su kaçarak tıkacı yumuşatıp şişirmesi ve yahut da şiddetli bir harekat esnasında meselâ atlamak, koşmak gibi hallerde ani denecek derecede birdenbire sağırlık hasıl olabilir. Bu sağırlık alel ekser  kulak uğultusu ile karışıktır. Bu da tıkacın doğrudan doğruya kulak zarını sıkıştırması neticesinde hasıl olur. Tıkacın hacmi  tebeddülâtı havaiye küçülüp büyüyeceğinden oğultu da daimi veya mütenavip olur.
Kulak tıkandığı zaman ilk akla gelen sivri bir aletle açmağa çalışmaktır. Bu ise doğru olmayıp tehlikeli bir iştir. Yukarıda mecranın bir darlığından bahsetmiştik. Tıkacı çıkarayım derken bu dar yere sıkıştırıp ağrılar tevlit etmesi ve hatta zarı bile zedelemek tehlikesi melhuzdur.  Tıkacı çıkarmak için en emin ve tehlikesiz usul güzel ve usulü dairesinde yapılan bir lavajdır.
Tıkaç bazan sadece yıkamakla ihtimal çıkmaz. Bu cihetle evvelce onu yumuşatmak, yerinden oynatmak lâzım gelir. En sür’atli usul, kulak mecrasını oksijenli su ile doldurup biraz bekledikten sonra “lavaj” yapmaktır. Kulağa günde iki defa karbonatlı gliserin damlatmak suretile de bu tıkacı yumuşatmak kabildir. Yalnız evvelkinden daha ziyade zaman ister. Üçüncü gün bir veya birkaç defa lâvaj yapılır. Bu suretle tıkaçlar kulaktan çıkarılır.

Kulağa giden ecnebi maddeler
Kulağa giren ecnebi maddeler ya canlı, veya cansız olur. Bunlardan ikincisi bilhassa çocuklarda görülen düğme, küçük taş parçaları, çikolata kâğıtları, boncuk, fasulye, mercimek ve saire gibi şeylerdir. Canlı olanlar da pire, tahtakurusu, sinek gibi haşaratdır. Kulakta ecnebi bir maddenin mevcudiyeti az çok bir sağırlıkla kendini gösterir. Eğer kulağa giren şey canlı ise kaulata bir hareket vızıltısı hissolunur. Bunlara karşı kulak kirinden hasıl olan tıkaca karşı yapılan ayni tedavi tatbik olunur.
Yine hiç bir suretle kulağa sivri, katı şeyler sokulmamalıdır. Sadece bol bol yıkamamalıdır. Eğer kulağa giren şey canlı bir böcek ise evvelâ kulak mecrasına zeytinyağı dökmek suretile böcek öldürülür. On dakika bekledikten sonra lâvajla dışarı çıkarılır.

Kulağa büyük lâvaj nasıl yapılır?
Her iki halde de lâvaj yarım litreden bir litreye kadar mayi alan bir şırınga vasıtasile yapılır. Bu ameliye bir metre kadar kauçuktan borusu olan bir ihtikan aletile de yapılabilir. Kulağı tahriş etmemesi için şırınganın ucundaki boruya –bunun camdan olması tercih olunur- lâstikten bir uçluk takmak münasiptir. Boyuna uygun gelecek bir leğen veya her hangi bir kap içine lâvajdan dökülen sular boşaltılır. Bir havlu ile omuzlar ve boyun muhafaza olunur.  Kullanılacak su evvelâ kaynatılmış ılık su olmalıdır. İstimal olunan bütün edevat ta kaynar suda isterilize edilmelidir. Bu ameliyat bir kaç kere tekrar edilir ve kulak kirinden hasıl olan tıkaç veya ecnebi madde nihayet kulaktan çıkarılır.
Bundan sonra başı öne iğerek kulak içinde kalan mayii akıtılmalıdır. Sonra pamukla kurulayıp kulağın deliğini ayrıca kuru bir pamukla kapatmalıdır. Gerçi kulak yıkamak meselesi tarif ettiğimiz şekilde basit görünürse de bazı hallarde hastayı iz’aç  edecek nahoş hadiseler de doğurabilir. Yıkama esnasında şiddetli ve müz’iç öksürük, bulantı, baş dönmesi  ve neticede baygınlık görülür. Bu arızaların zuhurunu düşünerek kulak yıkamasını yine en iyisi bir ehline, bir hekime bırakmak daha doğru olur.

Hülâsa kulak vücudü beşerin en hassas, en mühim bir kısmıdır. İyi bakmak, temiz tutmak lâzımdır.

.



8 Eylül 2015 Salı

KBB EFEMERASI (35) ali rıza atasoy reçetesi


Prof. Dr. Ali Rıza Atasoy 1875 yılında Tokat'ın Reşadiye ilçesinde doğmuştur. 27 Şubat 1901- 6.10. 1901 taihleri arasında Gülhanede Alman Profesörlerinden Rider ve Dayke direktörlüğünde bulunan Gülhane Seririyat ve Tatbikat Hastanesine devam ile Emrazı Cildiye ve Efrenciye şubesinde  İhtisas sertifikası da aldıktan sonra  iki sene de Tıbbiye Mektebinde Celal Muhtar Bey yanında bulunarak kıta İhtisas Sertifikası almıştır. 1902 (1318) senesinde Şam Merkez Hastanesinde vazifeye başladı. Bu sırada açılan bir sınava girerek “Şam Mektebi Harbiye-i Şahanesi”ne tayin oldu. Böylece Şam Askeri Hastanesi'nden ayrıldı. Bu görevle birlikte yine Şam'da açılmış olan 1903 yılında Türk Tıbbiye Mektebinde Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanı olarak vekalet etti. Dr. Yüzbaşı Ali Rıza Atasoy 10 Temmuz 1908'de Meşrutiyet'in ilanı üzerine izin alarak ailesi ile birlikte İstanbul'a geldi. Bu  sırada bir takım çalışmalar ve başvurular sonucu önce Haydarpaşa Askeri Hastanesi'ne daha sonra da Gülhane Merkez Hastanesi'ne atandı. Bir yıl kadar İstanbul'da kaldıktan sonra 1909'da Kolağası (bugünkü Yüzbaşı ve Binbaşı arası bir rütbe) olarak yeniden Şam’a atandı. Böylece Şam'da ikinci kez görevlendirilmiş olur. Oradaki görevi yine Tıp Okulu'nda Öğretmenliktir. Ancak bu kez Deri ve Zührevi Hastalıklar öğretmenliğine asil öğretmen olarak atanmış ve Kulak Burun Boğaz derslerine de vakâleten girmiştir. Fransızca konuşup yazabilen, Almancaya aşinalığı olan ve Arapça konuşabilen Dr. Ali Rıza Atasoy 15.5.1951de siroz nedeniyle İstanbul'da vefat etmiş ve Edirnekapı şehitliğinde toprağa verilmiştir.

Aşağıda Dr. Ali Rıza Atasoy'un 19.4.1943 tarihli bir reçetesi görülmektedir:


R

Alcool iode %2  haricen

Hidroxi jaune d. Mercury 0.25

Vaseline 10.0   haricen

19.4.1943

(Reçeteyi ileten sayın Dr. Adem Köşlü'ye teşekkürlerimle...)

.

1 Eylül 2015 Salı

KBB EFEMERASI (34) dr. hikmet altuğ'a teşekkür ilanı


Hikmet Altuğ 1914 yılında İstanbul'da doğdu. 1940 yılında  yılında İstanbul Tıp Fakültesi'nden mezun oldu. 1943-46 yılları arasında Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nde KBB Asistanlığı yaptı. Sonrasında Manisa, Adana ve Erzurum Askeri Hastanelerinde KBB Mütehassısı olarak görev yaptı. Bir yıl süreyle Londra, Edinburgh ve Paris'te çalıştı. 1955 yılında Doçent oldu, 1961 yılında Almanya ve İsviçre'de mikroşirurji konusunda çalışmalarda bulundu. 1963 yılında Profesör oldu ve ayni yıl 5 Temmuzda Dr. Nurettin Sözen ile birlikte Cerrahpaşa Hastanesi KBB Kürsüsünü kurdu. 1967'de Cerrahpaşa'nın Tıp Fakültesi olması üzerine 14 yıl buranın Direktörlüğünü yürüttü. Türkiye Tıp Akademisi Başkanlığı, Balkan Tıp Birliği Başkanlığı ve 2 yıl da Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dekanlığında bulundu. Türkiye'nin KBB Uzmanlık alanında ilk bilimsel dergisi olan "Otolarengoloji Arşivi"ni çıkarttı. 15 Ekim 1981'de Danışma Meclisi Üyeliğine seçildi. KBB ile ilgili çok sayıda kitap ve yayını vardır. Prof. Dr. Hikmet Altuğ 2002 yılında İstanbul'da vefat etti.

Aşağıda sayın Ecz. Turan Ataman tarafından 14 Mart 1964 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayınlanan bir ilanla Hocamız Prof. Dr. Hikmet Altuğ ile asistanları Dr. Demircan Akan,
Dr. Nurettin Sözen ve Dr. Fikret Sandıkçı ile Hemşire ve Klinik mensuplarına
teşekkür edilmesini görüyoruz :


.

25 Ağustos 2015 Salı

KBB EFEMERASI (33) dr. mimidyan ilanı

Dr. Antuvan Mimidyan, 1881 yılında İstanbul'da doğdu. 1905 yılında İtalya Padova Tıp Fakültesi’nden mezun oldu, Torino’da KBB Uzmanlığını aldı ve ayrıca Göz Hastalıkları Uzmanı da oldu. 1908 yılında İstanbul’a geldi. I. Dünya Savaşı’nda 1914-1918 yıllarında Çanakkale, Romanya, Rusçuk ve Batum’da Askerî  Doktor olarak vazife gördü.  1950-1961 yılları arasında İstanbul’da  İtalyan, Bulgar ve  Surp Pırgiç Hastanelerinde vazife gördü ve bu başarıları nedeniyle  İtalya’da Altın Madalya ile ödüllendirildi.
Dr. Mimidyan, 5 Ekim 1961 tarihinde İstanbul’da vefat etmiştir. 

Aşağıda da, Dr. Antuvan Mimidyan'ın  1912 yılında İstanbul'da Ermenice yayınlanan 
Azatamart Gazetesinde çıkan bir duyurusunu ve Türkçe tercümesini göreceksiniz: 

Azatamart Gazetesi, 1912




Doktor 
A. MİMİDYAN 
PADOVA ÜNİVERSİTESİ DİPLOMALI
Göz,Kulak, Burun, Boğaz Hastalıkları Uzmanı 
Fransız Saint Benoit Hastanesi'nde uzman
Şahsi Muayenehanesinde her gün 
  saat 9-12 ve 1-4 (A.S. Avrupa Saati) arasında 
hasta kabul etmektedir.
Fakirleri her gün öğlene kadar bedelsiz tedavi etmektedir.
Muayenehane, Pera, Galata Saray,
Dr. Esmeryan'ın eski kiliniğidir. 

(Çeviriyi yapan sayın Rober Koptas'a içten teşekkürlerimi sunuyorum)

.



18 Ağustos 2015 Salı

KBB EFEMERASI (32) tamir edici cerrahi

19 Birincikânun (Aralık) 1934 tarihinde Sedat Simavi'nin çıkarttığı
Yedi Gün gazetesinde Dr. Ali Rıdvan'ın yazdığı ve çeşitli resimlerle 
süslediği "TAMİR EDİCİ CERRAHİ" başlıklı yazıyı aşağıda sunuyorum:




TAMİR EDİCİ CERRAHİ          Yazan: Dr. Ali RIDVAN

Masamız bir yerden öbür tarafa taşınırken kaza ile çarpıp bir yerini zedelediğimiz zaman marangoz çağırırız. Orasını keser, biçer, düzeltir eski haline koyar, üzerine bir de cila çeker. Eğer usta bir tamirci ise masamızın yeniden farkı kalmaz.

Kıymetli bir vazomuz sakatlanırsa bunun da çaresi vardır. İyi bir sanatkâr onu hiç bellisiz tamir edebilir. Kırılanı bozulanı düzeltmek, insanların iyiye ve güzele olan meylinin ezeli bir icabıdır.
Vücudümüz de iyi bir tamircidir. Kudretin harikalı eli bedenimizde hiçbir noksan bulunmamasını büyük bir itina ve alâka ile takip eder;  bıçak, makas gibi kesici aletlerin elimizi, kolumuzu işaretleyivermesi  hiç  de  nadir bir hadise değildir. Kesilen yerimiz kanar, yaranın yeri bir müddet açık kalır ve acır. Fakat gün geçtikçe sağdan, soldan gelen et ve deri orasını örter ve öyle iyi örter ki ekseriya yerini bulmamıza imkan kalmaz. Hücrelerimizin, filosofları secde ettiren kudreti bedenimizde eksik ve çirkin bir nokta kalmaması için her dakika seferberdir.

Fakat  vücudümüze  isabet eden arıza tamiri mümkün olmayacak kadar büyükse, mesela bir parmağımız tamamen  kesildi, yahut kulağımızın bir parçası koptu ise vücüdün bunu tamir ve telafiye iktidarı yoktur. Hekimlikte “ziyaı madde”  dediğimiz  bu hadise  artık bedenimizin o uzuvdan mahrum kalmasını intaç eder.

Vücutte böyle eksiklikler olabildiği gibi muhtelif fazlalıklar ve şekil bozuklukları da bulunabilir. Ötemizde, berimizde çıkan bazı urlar bu kabildendir. Yüzümüzde hasıl olan çizgiler, bedenimizde yağların biçimsiz yerleşmesi sebebile husule gelen endamsızlıklar, kaşımızda, gözümüzde, burnumuzda doğuştanberi  taşıdığımız çirkinlikler… Bütün bunlar düzelmesi istenen fena şeylerdir. İşte esteteik cerrahinin mevzuu bu arızalardır.  Cerrahlığın muhtelif kolları arasında son yirmi seneden beri  en ziyade terakki eden şubenin bu kısım olduğunu iddia etmek yalan olmaz.  Diğerleri yanında  henüz çocuk olan bu cerrahi şubenin kısa zamanda imkâna getirdiği şeyler o kadar büyüktür ki yakın bir istikbal için kendisinden çok şeyler beklemek haklıdır.

Çenesi, alt dudağı, çene kemiği, ağzının zemini, hatta sakallı derisi cerrah tarafından temin edilen şu harp malülünün insanlığa ve ilime neler  borçlu olduğunu takdir edebilmek için onun eski ve yeni suratına bir göz atmak kâfidir.

Boğazımızdan mideye inen uzun hazım borusu hepimizin malûmudur. Herhangi bir sebeple arızaya uğramış olan bu borunun yerine barsaktan bir parça koymakla suretile hayret verici bir ameliyat yapmış olan profesör (Gregoire) ın şu mucizesini   alkışlamamak mümkün müdür?

Bugün barsaktan hazım borusu yapan tamirci cerrahinin elli sene, yüz sene sonra nelere muktedir olacağı basit bir tahminle tasarlanabilir. O zaman hekim elinin; ayağını, kolunu, yahut mesela gözünü kaybetmiş bir insana bu uzuvlarının –yerine yenisini aşılamak suretile verebileceğini pek âlâ kabul edebiliriz. Ve bu, hayal değildir. Bu yeni cerrahî şubesinin çerçevesi  arasına, tabiî teşekkül noksanları da girdi. Ve tashih cerrahîsi ismini alan bu ilim şubesi hünerli ellerde o kadar incelikler ve kolaylıklar kazandı ki bugün normal olmayan bir çehre ile medenî insanların arasında dolaşmayı affedilemez bir kusur olarak sayabiliriz.

.


11 Ağustos 2015 Salı

KBB EFEMERASI (31) güden işitme enstitüsü


İstanbul Galatasaray'da 1963 yılı Şubat ayında açılan ilk Özel İşitme Enstitüsü olan 
"Güden İşitme Enstitüsü"nün o yıllarda dağıtılan el ilanı.
.

.

4 Ağustos 2015 Salı

KBB EFEMERA (30) şefik paşa tanıtımı


Şefik Paşa, 1858 yılında Niğde'nin Arapsun kazasında doğdu. Babası Genel Cerrah Doktor Şakir Efendiydi. Şefik Paşa, İstanbul'a gelince Galatasaray'da kurulmuş olan Tıbbiyeyi Şahane Tıp okuluna girdi ve altı yıl Fransızca Tıp eğitimi gördü.  Hocası Dr. Civani Ananyan Bey'in öğrencisi olarak Paris'e ihtisasa giden Şefik Paşa, 1890 yılında yurda döndü. Osmanlı döneminin ilk bağımsız Kulak Burun Boğaz Kliniğini kurdu ve kliniğin başına atandı. Dr. Şefik Paşa öğrencilerine dersleri Fransızca olarak anlatırdı. Asistanları Dr. İhya Salih Bey, Dr. Sani Yaver Beydi. Daha sonra Profesör olan Dr. Ekrem Behçet Bey de Dr. Şefik Paşa'nın öğrencilerindendi. Dr. Şefik Paşa Osmanlı padişahı II. Abdülhamit Han'ın baş kilercisi Osman Beyin kızı Server hanımla evlendi. Bu evlilikten iki kızı ve bir oğlu dünyaya geldi. Prof. Dr. Şefik Paşa, I. Ferik (tuğgeneral) rütbesinde iken 1915 yılında diyabet hastalığı nedeniyle  57 yaşında,   İstanbul'da vefat etmiştir.

Yukarıda Şefik Paşa'nın fotoğraflı bir tanıtımı görülmektedir. Tanıtım kartının üzerinde Osmanlıca "Mekteb-i Tıbbiye-i  Şâhâne’de emrâz-ı üzniyye ve haçereviyye muallimi mirliva saâdetlû Şefik Paşa" yazmaktadır.