26 Ekim 2015 Pazartesi

KBB EFEMERASI (42) kulağa birşey kaçması


Osmanlı döneminde hilal-i ahmer (kızılay), halkı sağlık konusunda bilinçlendirmek için büyük ve renkli bir poster hazırlatıp, bastırttı. Ülkenin çeşitli yerlerinde asılarak gösterilen bu çizimlerden iki tanesi de kulak ve boğaz yabancı cisimleri ile ilgiliydi. Aşağıda bunun "kulağa birşey kaçması" ile ilgili çizim ve yazısının Türkçe tercümesini sunuyorum:



KULAĞA BİRŞEY KAÇMASI:

Ne yapmalı? Çare: Cam veya kuvvetli bir lastik şırınga ile kulağa ılık zeytinyağı sıkmalı, kaçan veya giren şey ne ise onu ne bir cınbız (Pates-Malkaz) veya Hilal ve ne diğer bir aletle çıkarmaya çalışmamalı; başı yan tarafa eğip, şakak tarafına kısa kısa ve hafifçe vurmalı.


.

20 Ekim 2015 Salı

KBB EFEMERASI (41) boğaza birşey kaçması



Osmanlı döneminde hilal-i ahmer (kızılay) halkı sağlık konusunda bilinçlendirmek için büyük ve renkli bir poster hazırlatıp, bastırttı. Ülkenin çeşitli yerlerinde asılarak gösterilen bu çizimlerden iki tanesi de kulak ve boğaz yabancı cisimleri ile ilgiliydi. Aşağıda bunun "boğaza bir şey kaçması" ile ilgili çizim ve yazısının Türkçe tercümesini sunuyorum:


Boğaza Bir şey Kaçması, Bir şeyin Yutulması, Nasılsa Kazara Yutulan Şeyler:

Ne yapmalı? Çare: Küçük dil temiz bir parmak, kaynar su ile haşlanmış ve gayet temiz bir tavuk tüyü ile gıcıklayarak adamı kusturmalı.


.

13 Ekim 2015 Salı

KBB EFEMERASI (40) nobel ödülü seçiminde bir kbb hekimimiz


Osmanlı döneminde 1900 senesi başlarında Avrupa’da aldığı yoğun Tıp ve KBB eğitimi sonrasında İstanbul’a dönerek modern K.B.B. hekimliği için ilk çalışmaları başlatan Dr. Ziya Nuri Paşa’dır. 1909 yılında Haydarpaşa Tıp Fakültesinin açılması ile Haydarpaşa’da Dekanlık ve Klinik Müderrisliği yapmış ve 1933 yılında da bu görevinden ayrılmıştır. Prof. Ziya Nuri Birgi, 1932 yılında Nobel Ödülü'ne seçilecek adayları belirlemek üzere Türkiye’den seçilen aday belirleme jürisi içerisinde bulunmaktaydı.
Bilindiği gibi Nobel Tıp Ödülleri verme yetkisi Karolinska Enstitüsü'ndeki “Nobel Komitesi”ne aittir. Nobel ödülü adayları, ödüle aday olduklarını bilmezler ve ödülün verilişinin üzerinden 50 yıl geçmedikçe de o ödüle kimlerin aday gösterildiği ve nasıl bir değerlendirme yapıldığı asla açıklanmaz. Ödül hazırlık süreci Eylül ayında Nobel ödülü için “aday önerebilecek yeterlilikte olan kişi ve kuruluşlara” gizli mektuplar gönderilmesiyle başlar. Onlardan gelen isimler üzerine kapsamlı araştırma ve değerlendirmeler yapılır. 
1932 yılı Nobel Tıp ödülü için 1931 yılında Nobel Komitesi’nce İstanbul Darülfünun Tıp Fakültesi'nden beş Müderrise bu mektuplardan gönderilmiştir. Bu Müderrisler: Hamdi Suat (Aknar), Akil Muhtar (Özden), Ziya Nuri (Birgi), Tevfik Recep (Örensoy) ve Saim Ali (Dilemre) dir. (Türk Tıp Tarihi Kurumu)

Bu Hekimlerimize böyle bir mektup gelmiş ve bunların içerisinden KBB Profesörü  Ziya Nuri Hocamız da 15 Ocak 1932 tarihli ve aşağıda örneğini gördüğünüz mektupla Nobel Komitesi’ne Fizyoloji dalında Diabet yönündeki çalışmaları nedeniyle, Paris Tıp Fakültesi Profesörü Marcel Labbé’yi aday olarak sunmuştur.
(NOT: bu belge ilk kez yayınlanmaktadır)


Ancak, 1932 yılında Nobel Tıp ödülü Fizyoloji  dalında “Nöronların Fonksiyonları” konusundaki keşifleri nedeniyle Sir Charles Scott Sherrington ve Edgar Douglas Adrian’a verilmiştir.
Tıp alanında ilk kez bu yıl, yaptığı çalışmalarla Nobel Ödülünü alan Türk Hekimimiz sayın Dr. Aziz Sancar’ı büyük başarısı nedeniyle kutluyor ve 83 yıl önce bu ödülün seçimi için Nobel Komitesi’nce lâyık görülen Prof. Dr. Ziya Nuri Birgi ile birlikte dört Hocamızı da bu vesileyle rahmetle anıyoruz.

Nobel Ödülü resmî sayfası 1932 yılı Aday ve Aday belirleyici belgesi:  
http://www.nobelprize.org/nomination/archive/show.php?id=12413
.

6 Ekim 2015 Salı

KBB EFEMERASI (39) dr. sani yaver'den meslektaşına bilgi notu



Dr. Sani Yaver, 1880 yılında doğdu. 1903’te Askeri Tıbbiye’den mezun oldu. 1911-13 yıllarında Paris ve Bordo Üniversitelerinde Moore’un yanında çalıştı. 1913’te Haydarpaşa Askeri Hastanesi KBB Kliniğini açmıştır. Harplerde çeşitli yörelerde görev yaptıktan sonra 1918’de Gülhane’ye Hoca olarak tayin edilmiştir. 32 tane KBB Uzmanı ve Hoca yetiştirmiştir. Paris, Kopenhag, Madrid, Berlin, Uluslararası Kongrelerine Türk delegesi olarak katılmıştır. Balkan Tıp Birliği Kulak seksiyonu Başkanı olarak Bükreş ve Atina Kongrelerine katılmıştır. Türk KBB Cemiyetini kuran beş kişiden birisidir. 1937 yılında emekli oldu. Sonra Milletvekili seçildi. 1971 yılında öldü.

Aşağıda onun Osmanlıca kaleme aldığı ve bir meslektaşına ilettiği tıbbi bilgi notunun fotoğrafı ile metnini ve bunun günümüz Türkçesine uyarlanmış şeklini bulacaksınız:


Cüyûb-ı cebhe teşekkül etmemişdir. Cüyûb-ı fekkiye serbestdir. Burunda baş ağrısını izâh edecek bir hâl görülememişdir. Hastanın klor ve anemik olmasından münbais baş ağrısıdır. Kanaatim bu şekildedir.

(Frontal sinüsler oluşmamıştır. Maksiller sinüsler serbesttir. Burunda baş ağrısı açıklayacak bir durum görülememiştir. Hastanın klor ve anemik olmasından ileri gelen baş ağrısıdır. Kanaatim bu şekildedir
.

29 Eylül 2015 Salı

KBB EFEMERASI (38) dr. ali haydar'ın meslektaşına kitap sunumu


Ali Haydar Erel, orta boylu, tıknaz, sivrice burunlu ve çabuk konuşurdu. Saçları yana taranmış, bıyıkları kırpık idi. Giritli şivesi ile konuşur, çevresine ve hastalarına karşı gayet nazik davranırdı. 1933 reformunda Üniversiteden ayrıldı. Haydarpaşa Numune Hastanesinde mütehassıs olarak çalıştı ve emekli oldu. Kadıköy'ünde kabinesi (muayenehanesi) vardı. 1974’te öldü. Prof. Dr. Muhittin Erel’in kardeşidir  (Dirim Yıl: 52, sayı 5, 1977)

KBB Uzmanı Dr. Ali Haydar, 1927 yılında meslektaşı Dr. Mükerem Emin ile birlikte yazdıkları "Kulak Burun Boğaz Hastalıkları, Tarifat, Tatbikat ve Tedavileri" başlıklı kitabını Haseki Hastanesi Dahiliye Uzmanı meslektaşı Hasan Vasıf Bey'e imzalayarak takdim etti. Aşağıda kitabın kapağı ve sol üst köşede Dr. Ali Haydar'ın el yazısı ile takdim notunu ve kitap kapağının tercümesini görüyorsunuz:


Haseki Nisâ Hastahanesi Dâhiliye Mütehassısı muhterem ve kıymetdâr kardeşim 
Hasan Vasıf Beyefendi’ye mesâi hatırası   
7-Kânûn-i evvel-928
İmzası

Amelî, Mücmel
Kulak, Boğaz, Burun Hastalıkları
Ta’rifât, Tatbîkât ve Tedâvîleri


Doktor Ali Haydar
Tıb Fakültesi Kulak, Boğaz, Burun Serîriyâtı müderris muâvini, Haydarpaşa emrâz-ı intâniyye ve istilâiyye hastanesi mütehassısı ve Türkiye Tıb Encümeni a’zâsından

Doktor Mükerrem Emin
Tıb Fakültesi Kulak, Boğaz, Burun serîriyâtı birinci muâvini


İstanbul, Tıbbiye-i  Askeriye Matbaası, 
1928

.



21 Eylül 2015 Pazartesi

KBB EFEMERASI (37) dr. yani ilanı


29 Mart 1897 İKDAM gazetesi

29 Mart 1897 tarihli İkdam gazetesinde
KBB Doktoru İstatiyus Yani’nin bir tanıtım ilânı çıkar. 
O gazete ilânının aslını ve tercümesini sunuyorum:


DOKTOR İSTATİYUS YANİ

Viyana’da meşhur muallim Setvarak Uşardor ve Paris’te Muallim Fuvol nezdinde suret-i hususiye de Boğaz, Gırtlak, Burun, Kulak, Akciğer, Bademcik ve bunlara mütedair hastalıklarda kesb-i muamelat etmiştir.
Kuş Palazını, Doktoru Rufeniku’lun usulünce tedavi eder. Boğaz Varisi’ni ve Alil Efranciye ile
boğazda çocukların vecali bademciklerini burunun tafinini tamamiyle tedavi eder.
Akciğer illetini göğüs hastalıklarını, solumağı vezayik nefes hastalıklarını tedavi eder.
Boğazda ameliyat cerrahiye icra ve boğaz hastalıklarını karanlık oda derununda elektrik şalaatı ile muayene ve teftiş eder. Müracaat edecek hastaları saat dörtten yediye Galata’da, Karaköy’de Tramvay İstasyonu karşısında Yorgaki Pastaliki Efendi’nin Eczanesinde ve öğleden sonra Beyoğlu’nda Şişli Caddesinde Yunan Konsoloshanesi itsalindeki üç numaralı hanede kabul eder.

[1] İkdam 29 Mart 1313 (1897) , Sayı: 618

.

15 Eylül 2015 Salı

KBB EFEMERASI (36) kulaklar nasıl temizlenmeli


30 Nisan 1938 tarihli "Modern Türkiye Mecmuası"nda ismi mahfuz (gizli), muhtemelen bir KBB Hekimi tarafından kaleme alınmış "Kulakları Nasıl Temizlemeli" başlıklı ve kulağın temizlenmesine yönelik güzel bir yazı yayınlandı. 
Aşağıda bu yayının sayfalarını ve kolay okuyabilmeniz için tam metnini sunuyorum:



BİRAZ DA HEKİMİ DİNLEYELİM

Kulakları Nasıl Temizlemeli

Yazan: Modern Türkiye Doktoru

Kulak teşrih ve Fizyolojisi: Kulak sedayı almak için sayvan, nakletmek için mecra, kulak zarı, orta kulak ve seda ihtizazlarını duymak için de iç kulak olmak üzere üç kısımdan mürekkeptir. Dış kulak, orta kulaktan tympan kulak zarı denilen ince bir gışa ile ayrılır. Küçük kemiklerden mürekkep bir cihaz sayesinde kulak zarının aldığı ihtizazat kulağın dahiline sevkolunur ve orada sedaya tahavvül eder.
Orta kulak, burun deliklerinin arkasile nefiröstaki denilen bir mecra vasıtasile münasebettedir. Böylece kulağın orta kısmı içinde bulunan hava ile hariçteki hava tazyiki arasında müvazene hasıl olur. Yani tazyik zarın her iki veçhinde de müsavi olur. Fakat bu mecradan burun deliklerinden çıkan mikrop kulakta iltihap ve arıza hasıl edebilir. Kulağın iç kısmı seda ihtizazlarını almağa mahsustur. Buradaki işitme sinirinin son uçları iç kulağa gelen ses ihtizazını dimağa sevkeder.  Fakat biz burada dış kulaktan bahsedeceğiz. Diğer iki kısmın (orta ve iç) hastalıklarının tedavisi mevzuumuzun haricindedir.
Bir huniye benzeyen dış kulağın geniş kısmını sayvan ve dar kısmını da mecra teşkil eder. Mecranın iç tarafı zar ile kapalıdır.  Sayvan gayri muntazam olup girinti ve çıkıntılardan teşekkül etmiştir ki bu girinti ve çıkıntıların vazifesi de hiç şüphesiz seda dalgalarını toplamaktır.
Bu mecra üstüvanî olmayıp beyzîdir. Haricî kısmı gudrufî olup dahilî kısmı sahra denilen gayet sert bir kemiğin içinde oyulmuştur. Bu mecra düz değildir. Haricî delikten ziyade zara yakın bir yerde dirsek teşkil etmiştir. Bu dirsek teşkil ettiği hizada dar bir nokta bulunur. İleride kulaktaki ecnebi maddelerden bahsederken dar noktanın ehemmiyeti anlaşılacaktır.
Kulak zarı yukarıdan aşağı ve dışarıdan içeriye doğru mail vaziyettedir. Küçük kemiklerden müteşekkil cihaz da zara merbutturlar ki dışarıdan aldığı ihtizazları asabı semînin  iç kulaktaki son uçlarına isal ederler.
Mecrayi semî de birçok kıllar vardır. Bunların hepsine bir yağ guddesi merbuttur. İşte mecradaki çıbanlar bu yağ guddelerinin iltihabile hasıl olur.
Bir de ter bezlerine tekabül eden gudde vardır ki sarımtırak, yağlı bir madde ifraz ederek kulak kiri denilen ve bazı arızalara sebebiyet veren tıkacı teşkil ederler.

Mevzuumuzun  esası:  Günlük kulak hıfzıssıhası
Kulağın dış kısmı yüzün sair aksamı gibi her gün temizlenmelidir. İç kısmına gelince: Kemikten ve madenden, kulak karıştıracak firkete, iğne gibi şeylerle kat’iyyen temizlenmemelidir. Bunlar fazla derine gitmek suretile kulak zarını tahriş edebilir. Bundan başka kulak mecrasının derisi çok hassastır, ufak tahrişattan müteessir olur. Bilhassa ucu sivri ve sert aletlerle kulak kaşımak çok tehlikelidir. Küçük parmağın ucuna ılık suya batırılmış bir tülbent sarmak suretile de bu iş görülür. Bu suretle kulağın içi yıkandıktan sonra kuru bir tülbentle silinmelidir.

Kulağa damlalıkla ilâç damlatmak ve kulak banyosu
Bu iki tedavi arasındaki fark kulağa giden mayiin miktarından ibarettir. Damla ile birkaç damla ilaç akıtıldığı halde yıkama ile daha çok miktarda mayi dökmek icap eder. Her iki halde de kullanılacak mayi ılık olmalıdır. Zira mecranın derisi ile zar soğuğa karşı çabuk müteessir olurlar. Damla için ya bir damlalık ve yahut ağzı damlalıklı bir şişe kullanılır. Bunlar evvelce suda kaynatılmak suretile isterilize edilmelidir.

Nasıl damlatılır?
Hasta sağlam olan kulağının üstüne yatar. Böylece mecrası amudî bir vaziyet alarak dökülen mayii içinde tutar. Banyo için evvelce kaynar suda isterilize edilmiş bir kaşık kullanılır. Kulağa ya damlalık ile icap ettiği miktarda ilaç damlatılır ve yahut kaşığın muhteviyatı kulağa boşaltılır. Doktorun tavsiyesine göre 5-10 dakika bırakılır. Yine doktorun tavsiyesine göre bu ameliye günde bir kaç defa tekrar edilir.  Damla veya banyodan sonra ilâçlanan kulağın üstüne yatmak suretile içerideki mayi çıkarılır. Bundan sonra kulağın deliğine küçük bir pamuk parçası konulur.

Kulak kirinin birikerek yaptığı tıkaç nasıl çıkarılmalıdır?
Kulak mecrasında bulunan, kir ifraz eden guddelerin fazla faaliyetleri neticesi mecrada biriken kir adeta bir şişe mantarı gibi kulağın mecrasını tıkar. Bu tıkaç bazen mecranın bir noktasına inhisar edeceği gibi bazen da mecranın bütün kalıbını alarak her tarafını işgal edebilir. Bu tıkaçların bazıları yumuşak, bazıları da çok sert olur.
Tıkaç mevcut olduğu halde havanın ve sesin girmesine müsait bir aralık yer kalmışsa hastada bariz bir rahatsızlık tevlit etmez. Fakat vaktaki kulak temizlenirken tıkacın itilerek daha ileriye kaçırılması, yahut baş yıkanırken biraz su kaçarak tıkacı yumuşatıp şişirmesi ve yahut da şiddetli bir harekat esnasında meselâ atlamak, koşmak gibi hallerde ani denecek derecede birdenbire sağırlık hasıl olabilir. Bu sağırlık alel ekser  kulak uğultusu ile karışıktır. Bu da tıkacın doğrudan doğruya kulak zarını sıkıştırması neticesinde hasıl olur. Tıkacın hacmi  tebeddülâtı havaiye küçülüp büyüyeceğinden oğultu da daimi veya mütenavip olur.
Kulak tıkandığı zaman ilk akla gelen sivri bir aletle açmağa çalışmaktır. Bu ise doğru olmayıp tehlikeli bir iştir. Yukarıda mecranın bir darlığından bahsetmiştik. Tıkacı çıkarayım derken bu dar yere sıkıştırıp ağrılar tevlit etmesi ve hatta zarı bile zedelemek tehlikesi melhuzdur.  Tıkacı çıkarmak için en emin ve tehlikesiz usul güzel ve usulü dairesinde yapılan bir lavajdır.
Tıkaç bazan sadece yıkamakla ihtimal çıkmaz. Bu cihetle evvelce onu yumuşatmak, yerinden oynatmak lâzım gelir. En sür’atli usul, kulak mecrasını oksijenli su ile doldurup biraz bekledikten sonra “lavaj” yapmaktır. Kulağa günde iki defa karbonatlı gliserin damlatmak suretile de bu tıkacı yumuşatmak kabildir. Yalnız evvelkinden daha ziyade zaman ister. Üçüncü gün bir veya birkaç defa lâvaj yapılır. Bu suretle tıkaçlar kulaktan çıkarılır.

Kulağa giden ecnebi maddeler
Kulağa giren ecnebi maddeler ya canlı, veya cansız olur. Bunlardan ikincisi bilhassa çocuklarda görülen düğme, küçük taş parçaları, çikolata kâğıtları, boncuk, fasulye, mercimek ve saire gibi şeylerdir. Canlı olanlar da pire, tahtakurusu, sinek gibi haşaratdır. Kulakta ecnebi bir maddenin mevcudiyeti az çok bir sağırlıkla kendini gösterir. Eğer kulağa giren şey canlı ise kaulata bir hareket vızıltısı hissolunur. Bunlara karşı kulak kirinden hasıl olan tıkaca karşı yapılan ayni tedavi tatbik olunur.
Yine hiç bir suretle kulağa sivri, katı şeyler sokulmamalıdır. Sadece bol bol yıkamamalıdır. Eğer kulağa giren şey canlı bir böcek ise evvelâ kulak mecrasına zeytinyağı dökmek suretile böcek öldürülür. On dakika bekledikten sonra lâvajla dışarı çıkarılır.

Kulağa büyük lâvaj nasıl yapılır?
Her iki halde de lâvaj yarım litreden bir litreye kadar mayi alan bir şırınga vasıtasile yapılır. Bu ameliye bir metre kadar kauçuktan borusu olan bir ihtikan aletile de yapılabilir. Kulağı tahriş etmemesi için şırınganın ucundaki boruya –bunun camdan olması tercih olunur- lâstikten bir uçluk takmak münasiptir. Boyuna uygun gelecek bir leğen veya her hangi bir kap içine lâvajdan dökülen sular boşaltılır. Bir havlu ile omuzlar ve boyun muhafaza olunur.  Kullanılacak su evvelâ kaynatılmış ılık su olmalıdır. İstimal olunan bütün edevat ta kaynar suda isterilize edilmelidir. Bu ameliyat bir kaç kere tekrar edilir ve kulak kirinden hasıl olan tıkaç veya ecnebi madde nihayet kulaktan çıkarılır.
Bundan sonra başı öne iğerek kulak içinde kalan mayii akıtılmalıdır. Sonra pamukla kurulayıp kulağın deliğini ayrıca kuru bir pamukla kapatmalıdır. Gerçi kulak yıkamak meselesi tarif ettiğimiz şekilde basit görünürse de bazı hallarde hastayı iz’aç  edecek nahoş hadiseler de doğurabilir. Yıkama esnasında şiddetli ve müz’iç öksürük, bulantı, baş dönmesi  ve neticede baygınlık görülür. Bu arızaların zuhurunu düşünerek kulak yıkamasını yine en iyisi bir ehline, bir hekime bırakmak daha doğru olur.

Hülâsa kulak vücudü beşerin en hassas, en mühim bir kısmıdır. İyi bakmak, temiz tutmak lâzımdır.

.